Aslıhan Aşan
4 min readJun 4, 2020

Rönesans Resminde Albrecht Dürer

RÖNESANS SANATI

(Renaissance Art) 14.yüzyılda İtalya’da başlayarak 16. yüzyıla dek tüm batı ve orta Avrupa’ya yayılmış olan sanat akımı olarak tanımlayabiliriz. Genel olarak ele alındığında Rönesans, Antikite’ye geri dönüşü ve Antik Yunan Sanatı bilgilerinin tekrar gündeme gelişi ve buna öykünülmesi olarak tanımlanabilir.

Rönesans kelime anlama olarak "Yeniden Doğuş" manasına gelir. Bu dönem, Avrupa’daki skolastik düşüncenin zayıflamasıyla birlikte güçlenen bireycilik ve humanizm’in getirisiyle "Aydınlanma Çağı" olarak da anılır... Klasik Çağ araştırmalarına ağırlık verilmesiyle, ortaya çıkan heykeller ve edebi eserlerin etkisi olmuştur. Böylece Avrupa bir kez daha Antik Yunan Sanatı’nı esas alan , merkez olarak almıştır. Yunan ve Roma İmparatorluğu mirasını düşünecek olursak, Rönesans’ın İtalya’da başlamasına şaşılmamalıdır.

Rönesans, Avrupa’nın içinde bulunduğu bir çok sosyo-ekonomik durumun bir sonucudur. Coğrafi keşifler ve matbaanın kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kiliselerin ellerinde tuttuğu güç ve skolastik düşünce sistemi yavaş yavaş önemini yitirmeye başlar. Feodalite’nin çöküşü ve burjuvazinin yükselişiyle birlikte ortaya çıkan yeni sınıfın ilgi alanları öncekinden farklıydı. Böylece sanat severlerin yardımıyla ressam ve heykeltıraşlar kiliseler dışında da onlara ekonomik anlamda destek olabilecek hamiler bulmuş oldu. Sanatçı hala tam anlamıyla özgür değildi belki ama yine de çalışmalarında yenilikler yapabileceği bir alan kazanmış oldu. Bu sebeple Rönesans Sanatı ile birlikte , dönem özellikleri bi yana sanatçı dehasının önemini daha iyi gözlemleyebileceğimiz sanat eserleri üretilir.

Olgular bilimsel açılardan ele alınmıştır. Doğa esas alınmış ve doğayı başarılı bir şekilde taklit edebilmenin erdem olduğunu düşünmüşlerdir.

Altın oran , yine Yunan Sanatı’ndan alınmış olup estetiğe katkı sağlamış. Geometri , matematik , simetri bu dönemde öne çıkan özelliklerdir. Çizgisel perspektifin kullanımıyla birlikte resimler 2 boyutlu olmaktan çıkıp daha gerçekçi bir hal almışlardır.

Rönesans sanatçıları çok yönlü olmalarıyla bilinir. Resim, heykel, mimari ,geometri ,anatomi, bitki bilimi vb. konularda bilgi sahibi olduklarını söyleyebiliriz. Michelangelo, Leonardo Da Vinci gibi yüksek Rönesans sanatçıları buna örnek olarak verilebilir.

Bireycilik fikri bu dönemde önem kazanır.Resim ve heykel ile uğraşan zanaatkarın, sanatçı olarak ön plana çıkmaya başladığı bir dönem olmuş. Ayrıca bilinçli olarak bir Sanat Tarihi yazımını da yine bu dönemde Giorgio Vasari ile birlikte rastlıyoruz. Kendisi ressam olan Vasari, aynı zamanda "Sanatçıların Hayat Hikayeleri" kitabının da yazarıdır. Kendi döneminde tanışmış olduğu ya da hakkında bilgi sahibi olduğu tüm sanatçıları kitabında bir araya toplayarak , şüphesiz modern anlamda sanatçı kavramının ortaya çıkışına katkı sağlamıştır.





ALBRECHT DÜRER

Albrecht Dürer, 21 Mayıs 1471’de Macaristan’dan Almanya’ya göç eden orta halli bir bir kuyumcunun üçünçü çocuğu olarak Nümberg’te dünyaya geldi.

Küçük yaşları itibariyle babasının dükkanında çalışmaya başlayan Dürer, bu atölyede sanatına önemli katkılar sağlamış. Daha sonra baskı tekniğinde kullanacağı ağaç malzeme ile tanışma fırsatı yakalamıştır. Ayrıca 13 yaşında yapmış olduğu portresi yeteneğine dair önemli bir kanıttır.

Babasının yanında , kuzeyli sanatının inceliklerini öğrendikten sonra, 1486 yılında ressam Micheal Wolgemut’un yanında üç yıl boyunca çıraklık yapar.

1490 yılında , o zamanki diğer sanatçılar gibi Avrupa’nın başka şehirlerine doğru 2 yıl sürecek ilk seyahatine çıkar.

Martin Schongauer’in yanında gravür çalışmak isteyen Dürer, ressamın yanına vardığında onun ölmüş olduğunu öğrenir ve daha sonra Basel’de yaşayan kuyumcu kardeşinin yanına gidip bir süre onunla çalışır. O dönem Basel bir kültür merkezidir. Dürer burada kısa bir süre kitaplar için tahta baskısında çalıştıktan sonra 1493’te Strassburg’a gider.

Dürer bu yolculukları sırasında çokça çizim yapmış , çizimler üzerinde titizlik ile çalışmıştır. Ön çizim çalışması olarak sayılabilecek çizimlerinin yanı sıra , bitmiş bir eser olarak değerlendirilebilecek çizimleri de mevcuttur.

Nümberg’e döner,1494’te Agnes Frey ile evlendikten kısa bir süre Veba salgınını öne sürerek ikinci seyahatine doğru yola çıkar.

Başta Venedik olmak üzere bir çok kuzey İtalya şehrini gezmiş,Rönesans ustalarıyla birebir tanışma şansını elde etmiş ve Antik Yunan’ın tekrar canlanışına tanık olmuştur.

1495’te İtalya’dan dönen Dürer, en verimli dönemlerinden birini geçirmiş ve 1500’lü yıllara dek altmışın üzerinde kabartma ve ağaç baskı yapmıştır.

1505-1507 yıllarında İtalya’ya ikinci ziyaretini gerçekleştirir ve Bellini gibi büyük ustalarla tanışma fırsatını yakalar.

1507 yılında geri döndüğünde ise artık çizimlerinden daha çok ; yaşamının sonuna dek sürdüreceği dil , matematik, perspektif ve sanat teorisi gibi konulara ağırlık vermiştir.

Sanatı ün ve prestij aracı olarak gören İmpator Maxilimian tarafından himayesine alınarak yaşamının son dönemlerinde ekonomik sıkıntılarından kurtulmuştur. Böylece teori çalışmalarına ağırlık verebilmiştir.

1528 yılında hayatını kaybeden Albrecht Dürer, Rönesans’ın Kuzeydeki önemli bir temsilcisi olarak anılır.



SANAT YAŞAMI

Dürer’e göre; pratik bilgiden ayrı, bilgi de pratikten ayrı tek başlarına bir anlam ifade etmezler.

Sahip olduğu entelektüel çevre sayesinde Yeniplatonculuk ve bir çok Antik Yunan felsefesine dair okumalar yaparak ve dönemin sanatını inceleyerek kendini geliştirme olanağı bulmuştur.

İtalya seyahatlerinde tanıma fırsatı bulduğu Bellini, Rafael, Alberti ve Leonardo Da Vinci gibi sanatçılar, sanatı üzerinde büyük etkiler bırakmışlardır.

Mistik olanın yerine gerçeği esas alarak ve bu gerçeğe ulaşmanın da ancak sanat ile mümkün olacağını savunmuştur.

Ona göre "Tanrı , en iyi sanatçılar tarafından anlaşılabilir"diye düşünüyordu.

Harmoni , simetri ve geometriyi yaratıcıyı anlama ve resmine yansıtmanın bir aracı olarak görmüş ve bu konuda çalışmalar yapmıştır.

1500 yılında yapmış olduğu kendi portresi, Dürer’in kendini Mesih İsa’ya benzer bir şekilde tasvir ettiği aynı zamanda resmin alt köşesine "Ben Albrecht Dürer, 28 yaşında kendimi yarattım." diye bir not düşerek hayat görüşlerine dair bizlere bir kanıt bırakmış gibidir.

Bu portre oldukça ünlü olup, Rönesans’ın hümanist atmosferinde tanrının yeryüzündeki temsilcisine benzemenin günah sayılmayacağı bir dönemde meydana gelmişti tabi.

Dürer’e göre sanatçı o güne dek kimsenin düşünmediği yeni bir şey hayal edip bunu canlandırmalıydı. Orjinalite fikrine önem veriyordu. Bu fikir sanatçının aynı zamanda araştırmacı ve çok dikkatli ve gözlemci olması gerektiğine olan inancından ileri geliyordu.

Leonardo Da Vinci, Dürer’in sanatını oldukça etkiledi. Dürer de Da Vinci gibi anatomi çalışmalarına ağırlık verdi.

4 ciltlik perspektif ve oran-orantı konularını içeren eseri ancak 1528 yılında ölümünden sonra yayımlanabilmiştir.